GAZİ(Öykü)
GAZİ
Vatan
size minnettardır!
Rasim
yeşil çuha masa örtüsüne dökmemeye çalışarak çayını
hafifçe karıştırdı.Sigarasından bir nefes çekti.Masa örtüsünün
her yanı düşen sigara közlerinden yanmış, delik deşikti.Bir
üveyik kahvehanenin bahçe duvarından havalandı.Yaz gelmek
üzereydi.
Yan
masalardan birinde okey oynanıyor, dört oyuncuyla birlikte iki de
yancı toplam altı kişi durmadan bağırışıyordu.Öbüründe üç
kişi muhtemelen at yarışı bültenine gömülmüş hararetle
tartışıyorlar, sigaralarını durmaksızın, ardı ardına
yakıyor,yakıyor,yakıyorlardı.İki boş masanın ardında iki
ihtiyarın oturduğu bir masa daha vardı ki orada sessizlik hakimdi.
Tavana
demir profillerle sabitlenmiş televizyonda reklam arası
verilmişti.Cebini karıştırdı Rasim; parası yerinde
duruyordu.Bundan önce bir çay ve bir şişe su içmişti ve bu
ikinci çayla birlikte...Evet bu çayı içip kalkmalıydı.Bakkaldan
bir sigara ve bir ekmek alsa...Maaş gününe beş gün kalmıştı
ama cebindeki para da bu beş günü çıkaracak gibi değildi.
Kahveci
elinde çay tepsisiyle bahçeye çıktı ve okey oynayan masaya birer
çay bıraktıktan sonra içeriye, ocağa doğru yönelirken at
yarışıyla ilgilenenlerden birisi:
-''Kahveci, çay ver
bize!'' diye bağırdı.
''Ayı''
diye geçirdi içinden Rasim ''ne oldu bu memlekete böyle''
Bir
kedi yavrusu sokak kapısından girip bahçede şöyle bir
gezindikten sonra Rasim'in bacağına sürtündü.Gülümsedi
Rasim.Kedi yavrusu aç mıydı bilmiyordu ama ona verecek bir şeyi
de yoktu.Bazen öylesine de sürtünür kediler insanlara,sadece
kendilerini sevdirmek için.Kedi Rasim'in protez bacağının yanına
yattı.Koltuk değneğinin ucunu tırmalamaya başladı.
Televizyonda
haber bülteni başladı.Rasim televizyona verdi kendini.Spiker ilk
haber olarak terörle mücadele operasyonlarını geçiyordu.
-''Terörle
mücadele kapsamında yapılan operasyonlarda Tunceli kırsalında
teröristlerle çıkan çatışma sırasında bir askerimiz şehit
olmuş, üç askerimiz de yaralanmıştır''
Rasim
dikkat kesilmişti.Bir an protezine gitti eli.Mayına bastığı o
gün arkadaşları Osman ve Zafer şehit olmuştu.Afyonluydu Osman,
Zafer'se Yozgatlı.İkisinin de yanıbaşında son nefesini verdiği
gün gözlerinin önüne geldi birden.Barut kokusu...ömrü boyunca
burnundan hiç gitmeyen barut kokusu...
Kahveci
çaylarını dağıtırken yine o aynı adam:
-''Değiştir
şu kanalı yahu; içimiz şişti!'' diye bağırdı.
Kahveci
kanalı değiştirdi.Atlar padokta ağır ağır ilerliyordu.Çaydan
aldığı yudum Rasim'in boğazında düğümlendi.Yarım bıraktı
çayını.Destek alarak kalktığı masaya dörtbuçuk lira
bıraktı.Koltuk değneğine yaslanarak kahvehanenin bahçesinden
çıkarken yine o adam:
-''Rüzgarın
kızı'nı tek geçtim arslanım.Şu endama bak.Kesin gelecek.Bu
akşam zenginiz zengin!'' diye bağırıyordu.
**
Rasim
mahalleye çıkan yokuşta ağır adımlarla ilerlerken güneş de
apartmanların arasından yavaş yavaş batıyor,Rasim'in gölgesi
taş kaldırımlarda uzun,gittikçe silinen bir silüete
dönüşüyordu.Üveyikler evlerine çoktan çekilmişti.Kedi yavrusu
kahvehanede miydi hala? Yorgunluğu kendini hissettirmeye
başladı.Protezini güçlükle taşırken kollarındaki sızı
ilerledikçe artıyordu.
Yokuştan
aşağı koşaradım inen kadın bir yandan elini tuttuğu kız
çocuğunu çekiştirirken bir yandan da çocuğa veryansın
ediyordu.Neye kızdığı bilinmez ama tam Rasim'in yanından
geçerlerken kadın sustu.Hem kadın hem de çocuk yan gözle Rasim'i
süzdüler ve sonunda bakışları her zamanki gibi Rasim'in protez
bacağında donup kaldı.Her zaman böyle oluyordu.Kimle karşılaşsa,
karşılaştığı insanın bakışları protezlerine
kilitleniyordu.Artık alışmıştı Rasim, garipsemez olmuştu.Yolun
solundaki iki katlı, sıvasız binanın ikinci katının balkonundan
sofra bezi silkeleyen kadına ilişti gözü:
''Bak
şimdi o da bakacak; iddiaya girerim'' diye geçirdi içinden.Dediği
gibi oldu.Kadın bezi ikinci silkeleyişinden sonra durup gayrı
ihtiyari şekilde Rasim'e baktı; sonra da bacağına.Bir süre
bekledikten sonra son kez silkeleyip kaçar gibi girdi içeri.
Kolunun
sızısı ve yorgunluğu yokuşun eğimiyle birlikte gittikçe
artıyordu.Caminin bahçesindeki banka oturup biraz nefeslendi.Ah şu
yokuş olmasa.Bu yokuş yüzünden sürekli meydana inemiyor, evde
vakit geçirmek zorunda kalıyordu.Hoş; inse ne yapacaktı
ki.Arkadaşı yoktu; kimsesi yoktu.Bu dünyayla son bağı olan
annesini de geçen yıl toprağa vermişti.Bir kaç uzak akraba...
Onların da yalnız akrabalığı değil, uzaklığı kalmıştı.
Yeterince
dinlendikten sonra tekrar yola koyulmak için camiden çıkarken hava
iyiden iyiye kararmıştı.Yürümeye devam etti.Köşedeki bakkal
görünüyordu artık.Az sonra durdu, cebindeki parayı çıkarıp
saydı.Bir paket sigara alsa önümüzdeki beş güne yalnız ekmek
alabilecek parası vardı.Bakkalla konuşup maaşı alıncaya kadar
hesaba yazdırmayı düşündü.
''Söylerim''
dedi ''ayıp değil ya!''
İçten
içe tedirgindi.
Bakkalın
önüne geldiğinde yedi sekiz yaşlarında bir çocuk elindeki
dondurma külahıyla koşarak bakkaldan çıktı.Neredeyse
çarpışıyorlardı.Çocuk son andaki kıvrak manevrasıyla
çarpışmaktan kurtulurken kahkahalar atmaya ve koşmaya devam
etti.Rasim usulca ve biraz da utanıp sıkılarak girdi içeri.Ekmek
dolabından bir ekmek aldıktan sonra:
''Bir
sigara, iki de yumurta alacağım'' dedi.
Bakkal
yumurta kolilerinin yanına gidip iki yumurtayı poşete koyduktan
sonra masasına döndü vearkasındaki raftan sigarayı alırken:
-''Sigaraya
zam gelecek bu hafta.İstersen kartonla al'' dedi.
Rasim
söyleyeceklerini toparlayamadı.Bütün cümleler çaresizlik içinde
dağılıp gitti aklından.
-''Yine
mi'' diye mırıldandı; devamını getiremedi.
-''Toplam
oniki lira etti'' dedi bakkal
Rasim
elini cebine attı bir onlukla iki metal birliği çıkarıp
verdi.Poşetini alıp çıkarken:
-''Hayırlı
işler!'' dedi yüzündeki gizlemeye çalıştığı kırmızılıkla
-''Sağol!
Kartonla alsan karlı çıkardın ama sen bilrsin yine de''
Rasim
duymazlıktan gelerek bakkaldan çıktı.Yolda ilerlerken elini
cebine attı.Beş, bilemedin altı metal birlik vardı cebinde. Beş
gün sigarasız ne yapacaktı?Bir sokak köpeğinin umursamaz
bakışları altında yürüdü.Babadan kalma tek katlı evinin
kapısına geldiğinde mahalleden çıt çıkmıyordu.
**
Kapıyı
açıp eve girince yüzüne çarpan ölüm sessizliği her gün aynı
yalnızlığı bir kez daha hatırlatıyordu ona.Yalnızlık öyle
korkunçtur ki odalardan bir ses, bir kıpırtı beklersiniz ama
çıkmaz.Öyle boş, karanlık, dipsiz bir cehenneme dönmüştür
ev.El yordamıyla mutfağın lambasını yaktı.Yumurta poşetini
buzdolabına koydu.Peynir, zeytin ve domatesten başka bir şey
kalmamıştı dolapta.
''Yumurtayı
sabah yerim'' diye düşündü ''Bir çay koyalım hele.Bu akşam
peynir, zeytinle idare edeyim''
Demliğine
iki kaşık çay attığı çaydanlığı ocağa koydu.Sonra mutfağın
lambasını söndürüp oturma odasına geçti.
Büyük
denemeyecek bir odaydı burası.İki kanepe, bir televizyon bir de
anı köşesi.Ordudayken aldığı berat madalyaları ve askerlik
fotoğraflarının olduğu belki de hayatının tek varlığı olan
köşesine gitti her zamanki gibi.Gazilik madalyasına dokundu
hafifçe.Onu gözünden bile sakınıyordu.Türk bayrağına dokundu
sonra.Hatıra fotoğraflarına özlemle baktı.Gazi Mustafa Kemal
Atatürk'ün portresine dokundu en son:
-''Atam''
diye mırıldandı ''Atam!''
Gözlerinden
bir damla yaş yanaklarına süzüldü.Ağır ağır kanepeye doğru
yürüdü.Güçlükle oturdu ve arkasından protezini elleriyle
kaldırarak sırtüstü uzandı.
-''Anne''
diye mırıldandı tekrar ''Bu kadar erken gidecek ne vardı sanki''
İki
damla yaş daha süzüldü gözlerinden;silmedi.Sadece duvardaki
saatin tiktakları duyuluyordu odada bir de mutfaktan gelen belli
belirsiz çaydanlık cızırtısı.
Yalnızlık
hep en güçsüz anında vurur insanı.Bir bakarsın el ayak
çekilmiş, herkes kendi evinde, kalabalık,çoluk çocuk
hengamedeyken.Yalnızlık hep istemediği anında vurur insanı. Ana,
baba yok,eş yok, çoluk çocuk, arkadaş yok.Bu adada ölüp kalsan
duyan yok.
Bir
süre dinlendikten sonra toparlandı.Mutfağa gitti;çayı
demledi.Karnı epey acıkmıştı.Bir on dakikası daha olmalıydı
çayın.Tekrar odaya döndü.Aynı kanepeye oturdu.Sessizlik iyiden
iyiye canını sıktı.
''Televizyonu
açayım'' diye düşündü.Açtı televizyonu.İçinde garip bir
merak.At yarışı kanalını buldu.Koşunun ortasıydı.Spiker
atların son düzlüğe girdiğini söylüyordu.Çok hızlı
konuşuyor ve heyecanla bağırıyordu.Koşunun bitimine doğru
spikerin sesi daha da yükseldi.Bağırmaktan helak olmuştu
adam.Arada 'Rüzgarın kızı' dediğini duydu Rasim.Geriden atak
yaparak geliyordu.Bitişe saniyeler kala öndeki atı yakaladı ve
geçti.
-''Yarışı
'Rüzgarın kızı' alıyor'' diye haykırıyordu spiker.Rasim bir
sigara yakıp öksürdü.
''Adam
tutturdu'' diye geçirdi içinden.Televizyonu kapattı.Saatin tik
takları... o hep nizami, hep sinir bozan tik takları...
Savaş Şengül
18
Mayıs 2019
Yorumlar
Yorum Gönder