KARTALIN GÖLGESİNDE





Güneş ovayı kavuruyor, zayıf esişiyle sararmış otları bile kıpırdatamayan samyeli, ihtiyarın terli vücuduna ılık ılık dokunuyordu.Kaşlarına inen teri mendiliyle sildikten sonra durdu. Kağnıya koşulu öküzlerin adım atacak dermanı kalmamıştı.
-'' Şu ağacın altında biraz soluklanalım'' dedi yanında yürüyen delikanlıya. Delikanlı, ihtiyarın elleriyle işaret ettiği ağaca bakıp;
-''Olur'' dedi ve paşi sıra çektiği atın yularını ağaca doğru sürdü. At hafifçe kişnedi. Yorgun adımlarla delikanlıyı izledi.
Ağacın gölgesine vardıklarında kağnıda yatan yaşlı kadın uyandı. Sırtındaki bebeği çözmekte olan genç kadına;
-''Susadım kızım'' diye seslendi iniltiyle karışık.
-''Dur vereyim ana!'' diye cevap verdi genç kadın. Bebeği toprağın üzerine sırt üstü yatırdı. Kağnıdaki testiden bir kupaya su doldurup yaşlı kadına içirdi. Yedi sekiz yaşlarındaki oğlu bebeğin yanına oturmuş, elindeki çubukla toprağı eşelemeye çalışıyordu. İhtiyar adam ağaca sırtını dayayıp oturdu ve;
-''Bir su da bana ver kızım; ağzım dilim kurudu'' diye gelinine seslendi.
-''Tamam baba'' dedi genç kadın yaşlı kadını tekrar yatırırken. Delikanlı atın yularını ağaca bağlamakla meşguldü.
İhtiyar suyunu içtikten sonra;
-''Acaba ötekiler ne yaptı?'' diye sordu delikanlıya.
-''Bütün köy doğuya gitti, sen tutturdun güneye gideceğim diye. Bilmiyorum ki... Allah yardımcımız olsun!''
-''Osman yok mu o Osman...Aklı yok fikri var.... Hem katır gibi inatçı. Bütün köylü de bunun lafınden çıkmıyor ya ona yanarım. Ben oraları karış karış bilirim evlat. Yanlış yere kaçtılar. Dinletemedim ki neyleyim. O tarafta geçit yok. Bu kağnılarla o tepeleri aşamazlar. Yazık olacak hepsine...yazık...''
Delikanlının siniri yüzüne vurmuştu. Seyrek bıyıklarını işaret parmağıyla kaşıyarak;
-'' Hepsi yanlış bir biz mi doğruyuz? Osman emmi mi inatçı yoksa sen mi vallahi ben de anlayamadım''
İhtiyar sukunetini koruyarak;
-'' Önümüzde bir tepe kaldı. Onu da aştık mı arkası boğaz... Allah izin verirse kurtuluruz. Lakin diyorum sana... Onlar o tepeleri bu kağnılarla aşamazlar. Bilirim evlat... ben bu toprakları avucumun içi gibi bilirim.''
-''Ne diyeyim öyle olsun''
Genç kadın toprağa serdiği bezin üzerine yoğurt çanağını koydu. Ekmekleri böldü. Yemeğe başladılar.Bebeğin burnuna konan bir kara sineği genç kadın elinin tersiyle savuşturdu. Yemeğe geri döndü. İçindeki şiddetli korkuyu diğerlerine hissettirmemeye çalışıyordu ancak delikanlının dikkatinden kaçmıyordu bu hali. Delikanlı da en az eşi kadar korkuyordu. Serde erkeklik var... İki ihtiyar, bir kadın, iki çocuk... Tek başına hepsini nasıl koruyabilirdi. Korkudan titreyen ellerini gizlemek için tahta kaşığı çanağın kenarına usulca bıraktı.
-''Yaklaştılar mı ki iyice...Ben dayanamayacağım. Geri dönüp bakacağım''
İhtiyar;
-''Geri dönüp ne yapacaksın?Ya seni yakalarlarsa?''
-''Tek başıma yakalayamazlar beni.Aştığımız tepeye çıkıp bakacağım.Siz hiç durmadan devam edin, ben size yetişirim''
Delikanlı kalktı. Alelacele yularını çözdüğü atına binip uzaklaşırken;
-''Siz de fazla eğlenmeyin. Bir an evvel yola çıkın!'' diye bağırdı.
Genç kadın sofrayı toplayıp bebeği yine sırtına bağladı. Ağacın gölgesinden çıkıp kavurucu güneş altında yeniden yola koyuldular. Kağnı tekerleklerinin kulakları tırmalayan gıcırtıları eşliğinde ağır ağır ilerlerken ihtiyar derin düşüncelere daldı.
''Ulan Osman... İnatçı Osman... Bütün köylüyü yanlış yöne sürdü...Ben bu dağları avucumun içi gibi bilirim. Yirmi sene iz sürdüm bu dağlarda. Ya bu köylüye ne demeli...Beni hiç adam yerine koymazlar...Benim babam köyün beyiydi...Hep Osman'ı dinlediler hep...Osman'ın aklı yok fikri var...Beylik benim hakkımdı...Ya bu köylüye ne demeli.''
Öküzlerden biri homurdandı. İhtiyar yuları biraz gevşetip;
-'' Hadi oğlum ha gayret. Yarı yolda koyvermeyin bizi. Ocağınıza düştük.'' deyip öküzün boynuna sevgi dolu bir kaç şaplak vurduktan sonra yürümeye devam etti. Öküzler sessizce takip etti ihtiyarı. İhtiyar yeniden düşünceye daldı.
''Ya benim oğlan haklıysa... ya ben yanıldıysam...Sürüden ayrılanı kurt kaparmış.Yok yok...
Şu tepeyi aştık mı arkası boğaz...Kurtulursak ancak böyle kurtuluruz''
Bu sefer yanına sokulan genç kadının ürkek sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.
-''Baba, kaçmasak olmaz mıydı. Belki bize dokunmazdı bu Haçlı'lar. Geçip giderlerdi belki.''
İhtiyar, genç kadının sarf ettiği bu safça sözler karşısında gülümsemekten kendini alamadı;
-''Sen o mendeburları bilmezsin kızım. Geçtikleri yerde canlı müslüman bırakmaz onlar. O uğursuzların geçtiği yerde ot bile bitmiyormuş. Sen endişe etme. Şu tepeyi geçtik mi kurtulduk evelallah''
Genç kadın sessizce durdu. Kağnının geçmesini bekleyip arkasına takıldı. Yaşlı kadın sessizce yatıyor, çocuksa kağnının ucunda ayaklarını aşağıya sarkıtmış biçimde oturuyordu. Merakla annesine baktı çocuk. Genç kadın hiç konuşmadı. Sadece gülümseyerek yanağını okşadı çocuğun. Kağnının arkasındaki sessiz ve ağır yürüyüşünü sürdürdü.
Sam yeli kesilmişti. Boğucu sıcaklık ovanın ortasında hissedilmeyen bir hızda ilerleyen kağnının çevresindeki bu çaresiz insanların direncini gitgide kırıyordu. Onlardan başka canlı belirtisi yoktu ovada. Ne bir kuş uçuyor, ne bir köpek havlıyordu.Yalnızca kertenkeleler, yakıcı güneşin altında, davetsiz gözcüler gibi bir görünüp bir kayboluyordu.





* *


Delikanlı dörtnala koşturduğu atıyla kağnıya yetiştiği zaman ihtiyarın gücü tükenmek üzereydi. Kağnı tamamen yavaşlamış, genç kadının da adım atacak hali kalmamıştı. Delikanlı;
'' Allah'ım yardım et!... Nasıl koruyacağım onları... Allah'ım yardım et!'' diye geçirdi içinden ve atından süratle atlayıp babasının yanına geldi. Sessizce;
-''Geliyorlar baba'' diye fısıldadı '' Köyü yakmışlar. Birkaç fersah arkamızdalar. Yetişecekler bize.''
İhtiyar;
''Osman haklıymış. Bu tarafa geldiler.'' diye düşündü. Heyecanını gizlemeye çalışarak;
-'' Çabuk olalım, tepeyi bir an önce aşmalıyız''
Delikanlı;
-'' Aşsak ne olacak ki baba!'' dedi çaresizce.
-''Allah'tan ümit kesilmez. Çabuk olalım... haydi...atı bırak, öküzleri çekmeme yardım et!''
Delikanlı çaresizce boyun eğdi.
Genç kadın fısıltıyla konuşmalarından kuşkulanmıştı. Yanlarına gelip;
-'' Ne oldu Mehmet?'' dedi ''Ne gördün?''
-''Endişe etme, bir şey yok'' diye geçiştirmeye çalıştı delikanlı fakat heyecanını gizleyemiyordu. Atı bıraktı. Öküzlerin yularından kuvvetlice çekmeye başladı. Genç kadın tehlikenin ne kadar yaklaştığını anladı ama hiç ses etmedi. Usulca kağnının arkasına döndü.
Tepenin eteklerine vardıklarında öküzler, kağnıyı çekmekte zorlanmaya başladı.
-''Allah'ım yardım et!'' diye mırıldandı genç adam telaşla. '' Eşimi, çocuklarımı bana bağışla...Anamı, babamı bana bağışla.Allah'ım yardım et!''
İhtiyar geriye doğru baktı. Geride, bir toz bulutu eşliğinde hızla yaklaşan Haçlı süvarileri belli belirsiz görülmeye başlamıştı.
-''Hep benim yüzümden'' diye mırıldandı '' Yaktım çoluk çocuğu!''
Delikanlı;
-''Geliyorlar baba!...Daha hızlı... hadi... daha hızlı!''
-''Benim yüzümden... Benim yüzümden...''
-''Daha hızlı baba... Daha hızlı!''
Tepenin eğimi arttıkça öküzler kağnıyı kıpırdatamaz oldu. Delikanlı;
-''Hadi oğlum... hadi aslanım...yürüyün hadi!''
Kağnı kıpırdamıyordu.Genç kadın cesaretini toplayarak geriye baktı. Artık haçlı süvarileri net biçimde görülmeye başlamıştı. Onları görmüş olmalıydılar. Dört nala üzerlerine doğru geliyorlardı. Genç kadın korkudan ne yapacağını bilemiyordu. Kağnıdaki çocuğu indirip bağrına bastı.Toprağa çöküp kaldı.
Delikanlı umutsuzca öküzleri çekmeye çalışıyor ama kağnı yerinden kıpırdamıyordu. İhtiyar mücadeleyi bıraktı. Titreyen dizlerinin üzerine çöküp ağlamaya başladı;
-''Yaktım çoluk çocuğu Allah'ım!... Benim yüzümden... Benim yüzümden!''
Delikanlı umutsuzca yuları çekiştiriyor, çekiştiriyordu. Sonunda gücü tükendi.Öküzün boynuna yaslanıp;
-'' Niye yürümüyorsun kurban olduğum...'' diye mırıldandı ağlamaklı bir ses tonuyla.
Haçlılar tepenin eteklerine geldiğinde delikanlı, eşini ve çocuklarını kucaklamış, onları kurtaramamanın derin üzüntüsüyle anlaşılamayan sözler mırıldanıyordu. Genç kadın sonunu kabullenmiş bir kurban edasıyla Haçlılara döndü.
-''Durdular!'' diye bağırdı genç kadın ''Bakın durdular!''
Gerçekten de Haçlılar bir anda durmuş, atları oldukları yerde dönmeye başlamıştı. Delikanlı olanlara anlam veremedi. Şaşkınlıktan büyümüş gözleriyle Haçlı'lara bakıyordu.
-''Allah'ıma şükür!'' diye bağırdı ihtiyar gözyaşlarını silerek ''tepeye bakın!''
Tepenin yamacında binlerce atlısıyla Selçuklu ordusu belirmişti. Sultan Kılıçarslan atının üzerinde mağrur bir kartal edasıyla Haçlı'ları süzüyor, ordunun sancağındaki Selçuklu kartalı yeniden dirilen sam yeliyle birlikte nazlı nazlı süzülüyordu.


Savaş Şengül
22.08.2019




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SPOR VE SİYASET ÜZERİNE (MAKALE)

BAYRAK (Öykü)

KIŞ - (Şiir)